Çevre için çay mı yoksa kahve mi içmeliyiz?
5 Ekim 2024Çay ve kahve hayatta kalmamız için gerekli temel ürünlerden değil ancak çoğumuz günlük kafein dozunu almadan yaşayamayacağımızı düşünüyoruz. Çay tüm dünyada sudan sonra en çok tüketilen ikinci içecek, kahve tüketimindeki rakamlar da bunun çok gerisinde değil. Her gün milyarlarca bardak çay ve kahve tüketiliyor.
Bu iki içecek insanlık tarihinde kültürel olarak önemli bir yer tutuyor. Kahvenin kökeni 9'uncu yüzyıla, günümüzde Etiyopya olan bölgeye dayanıyor. Efsaneye göre Kaldi adlı keçi çobanının tesadüfen kahve meyvelerinin enerji verici etkilerini keşfetmesiyle kahve insanların hayatına girdi.
Çayın kökleri ise antik Çin'e kadar uzanıyor. Çin'de efsanevi figür Shen Nong'un kazara kendisini zehirlediğini ve ağzına düşen bir çay yaprağı sayesinde kurtulduğu anlatılıyor.
Bağımlılık yapan her iki içecek de keşfedilmesinden uzun yıllar sonra, 17'nci yüzyılda Avrupa'ya ulaştı ve aydınların gündelik sorunları tartışmak için bir araya geldiği kahve ve çay evlerinin vazgeçilmez içecekleri haline geldi. Bağımlılık yapan bu ürünler o kadar popüler hale geldi ki çay ve kahve ticareti, imparatorlukların genişlemesine katkıda bulundu.
Günümüzde yoğun bir şekilde yetiştirilen, işlenen, paketlenen ve dünyanın dört bir yanına gönderilen çay ve kahve bu süreçte çevre üzerinde çeşitli izler bırakıyor.
Çay ve kahvenin çevresel ayak izini etkileyen faktörler nelerdir?
Bu içeceklerin çevreye etkisi birçok faktöre bağlı olarak değişebiliyor. Her iki ürün hakkında da yetiştirme, ulaşım, tüketim ve atığa kadar tüm yaşam döngülerini inceleyen bazı araştırmalar bulunuyor. Bulgular, en büyük çevresel etkiye tarımın sahip olduğunu gösteriyor.
18 yıldır kahve araştırmaları yapan yaşam döngüsü analisti Amy Stockwell, her çiftliğin farklı olduğunun altını çiziyor ve "Farklı ülkelerde yetiştiriliyorlar. Hava koşulları farklı. Çiftçiler ürünlerini farklı bir şekilde işliyor" diyor.
Çay ve kahvenin çevreye etkisinde hasattaki makineleşme, sulama ve azot oksit gibi güçlü sera gazı yayan gübreler belirleyici oluyor.
Örneğin kahve, eski yıllarda geleneksel olarak diğer ağaçların gölgesine ekilirdi. Şimdi ise büyük ölçüde güneşe maruz kalan büyük plantasyonlarda yetiştiriliyor ve bu da daha yoğun su, gübre ve pestisit kullanımı gerektiriyor. Kahve, kakao, kauçuk, şekerkamışı gibi, sanayide kullanılan bitkilerin geniş ölçüde yetiştirildiği tarımsal alanlar plantasyon olarak adlandırılıyor.
Çay ve kahve plantasyonları açmak için ormanların kesilmesi de çevreyi etkileyen bir diğer faktör.
Berlin Hür Üniversite'de çevre, iklim ve küresel tedarik zincirleri üzerine çalışmalar yürüten Lena Partzsch, "Güney ülkelerinde gerçekleşen ormansızlaşmanın büyük kısmı, Almanya gibi Kuzey ülkelerine ihraç edilmek üzere kahve, siyah ve yeşil çay gibi ticari ürünler üretmeye hizmet ediyor" diyor.
Çay üretiminin, Sri Lanka ve Hindistan gibi ülkelerin ormanlarında ağaç kesimine sebep olduğu biliniyor.
Kahve üretimi ile orman kayıplarının arasındaki bağlantı ise son yıllarda belgelerle ortaya konmuş durumda. Küresel kahve sektöründeki sürdürülebilirlik üzerine bir çalışma olan Kahve Barometresi'nin 2023 verilerine göre her yıl yaklaşık 130 bin hektar ağaçlık alan, plantasyonlara yer açmak için yok oluyor.
Hollanda'daki Wageningen Üniversitesi'nin bir araştırması, dünyadaki ormansızlaşmanın yüzde 5'inin kahve üretimi sebebiyle gerçekleştiğini ortaya koyuyor.
Çay ve kahve tüketilebilecek son aşamaya gelene kadar pek çok işlemden geçiyor. Bu işlem sırasında kullanılan enerji türü (fosil yakıt ya da yenilebilir enerji) çay ve kahvenin çevresel etkisini belirleyen bir diğer faktör oluyor.
Sonrasında bakılması gereken bir diğer unsur ise ulaşım. Çay ve kahve için tahminler farklılık gösterse de ürünün deniz yoluyla mı ya da hava yoluyla mı taşındığı belirleyici oluyor. Eğitim ve araştırma organizasyonu University College London'ın (UCL) 2021 araştırması, ürünlerin uçak yerine kargo gemileri ile taşınması halinde emisyonun önemli ölçüde azaldığını ortaya koyuyor.
Ürünün ambalajı da çevreye iz bırakıyor. Sürdürülebilir ya da geri dönüştürülebilir kâğıt ya da plastik ambalaj arasında çevre açısından büyük farklar bulunuyor. Aslında ürünlerin ambalajlanması çevre açısından avantaj oluşturuyor. Çünkü gıdaların çürüyüp sera gazı yaydığı çöp sahalarına gitme ihtimalini azaltıyor.
Ancak Stockwell, kahve atığının büyük bir sorun olduğunu söylüyor: "Ne sıklıkla bir demlik kahve demleyip sonra sadece yarısını içiyoruz? Genel olarak bir demlik kahvenin üçte birinin boşa gittiğini ortaya koyan bazı veriler gördüm."
Çay mı daha iyi yoksa kahve mi?
Çayın mı yoksa kahvenin mi çevre açısından daha iyi olduğu ise karmaşık bir konu. Bir kilogram çayı bir kilogram kahveyle karşılaştırmak ve kesin önerilerde bulunmak zor çünkü büyük bir çay tutkunu olan Stockwell'e göre "tarımsal ürünlerde olduğu gibi çay ve kahve arasında çeşitlilik açısından büyük bir fark var."
Bir fincan çayın karbon ayak izini bir fincan şekersiz ve sütsüz kahveyle karşılaştıran araştırmacılar, çayın galip geldiğini söylüyor. Çünkü çayda fincan başına daha az ürün kullanıyoruz. Bir çay poşeti yaklaşık 2 gram yaprak içeriyor. Bir fincan kahvede ise yaklaşık 7 gram çekirdek kullanılıyor.
Denkleme sütü de eklersek kahve bu karşılaştırmada epey geride kalıyor. İnek sütü büyük bir karbon ayak izine sahip. "Latte" ve "Flatwhite" gibi kahve türlerini düşününce insanların giderek kahveye daha çok süt ekleme eğilimine sahip olduğunu görüyoruz.
Kahve sever UCL profesörü Mark Maslin, "Kahvenizi ve çayınızı içtiğinizde aslında verdiğiniz en büyük karar, içlerine hangi sütü koyduğunuzdur" diyor. Bu nedenle kahve ve çayı bitki bazlı sütle ya da sade içmek daha iyi bir çözüm.
Çay ve kahvenin çevreye olan etkisini azaltmak için başka neler yapabiliriz?
Stockvell, kahve ya da çay yaparken sadece ihtiyacımız olan miktarda suyu ısıtmanın çok önemli olduğunu vurguluyor. Yapılabilecek diğer küçük değişiklikler arasında ürünlerin bayatlamasını önlemek için hava geçirmez kaplarda saklanması ve genellikle plastik içeren çay poşetleri yerine yaprak çay satın alınması yer alıyor.
Bu konuda işletmelere, çiftçilere ve hükümetlere de rol düşüyor. UCL'nin 2021'deki araştırması, daha az gübre kullanmanın, su ve enerjiyi daha verimli yönetmenin ve kahve çekirdeklerini uçak yerine kargo gemisiyle ihraç etmenin, ürünün karbon emisyonlarını yaklaşık yüzde 77 oranında azaltabileceğini ortaya koyuyor. İşletmeler de daha çevre dostu ambalajlar ve yenilebilir enerji kullanabilirler.
Avrupa Birliği geçen yıl, kahve ve kakao gibi ürünlerin ormansızlaştırılmış topraklardan gelmediğinin gösterilmesini zorunlu kılan bir yasa çıkarttı.
Bu yasa çevre için son derece önemli çünkü kahve tüketiminin önümüzdeki 25 yılda iki katına çıkacağı tahmin ediliyor. Ayrıca dünya ısınıyor ve dünyada kahve yetiştirmeye uygun alanların yarı yarıya azalabileceği belirtiliyor.
"Kahve biraz bize benziyor. Biliyorsunuz, biz güzel ve sıcak havayı severiz. Biraz nemden hoşlanırız. Çok sıcak terletici olmasını istemeyiz" diyen Mark Maslin, kahve ve çay talebinin arttıkça üretim için oluşturulacak yeni alanlarda ormansızlaştırma yöntemine başvurulmaması gerektiğini vurguluyor.