Ölü ve yaralı yakınlarının dramı
29 Haziran 2016Sabahın 4.00’ü. İstanbul Atatürk Havalimanı’na yapılan saldırının üzerinden geçen süre yaklaşık 6 saat. Bakırköy Doktor Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin acil servis girişi önünde ve bahçesinde halen yüzlerce kişi var. Hemen hepsinin derdi aynı, yakınlarından haber alamamak.
Burası, havalimanına en yakın devlet hastanelerinden biri. Yaralanan onlarca kişi burada. İçeride ölenlerin bulunduğu haberleri de geliyor, ama doğrulanmıyor. Yalanlanmıyor da. 40’larındaki bir adam, üç arkadaşının öldüğünü, birinin de kayıp olduğunu söylüyor. Öldüğünü söylediği bir arkadaşının adını veriyor, “Üçü de meslektaşımdı” diyor. Yolcu karşılama ve ulaşım hizmeti veriyorlarmış birlikte.
Acil servis girişi halen polis tarafından kuşatılmış, çevresi bariyerlerle kapatılmış durumda. Üzerinde “Spor Polisi” yazan yelekler giyenlerden, “Çevik Kuvvet” üniformalı olanlara, farklı birimlerden polisler var. Bazılarının ellerinde gaz maskeleri.
Az önce Başbakan Binali Yıldırım beraberindeki kalabalık bir heyetle buradaydı. Yaralıları ziyaret etti, ama o da burada bekleyenlerin derdine bir çözüm sunmadan yaklaşık yarım saat sonra sessizce ayrıldı.
Yıldırım geldiğinde “Boşuna ne konuşuyorsunuz siz? Benim yavrumu bulun” diye feryat eden 60’larındaki başörtülü kadın, şimdi daha sakin görünüyor. Yanında birkaç yakını var. “İlk bomba patladığında aradı yavrum” diyor, “Bir şey yok dedi”. Telefonda konuşurken ikinci bomba patlamış. O zamandan beri haber alamadığını söylüyor.
Bir genç teselli etmeye çalışıyor kaygılı anneyi. “Belki” diyor, “telefonunu düşürmüştür o sırada. Kaçmıştır, bir yere sığınmıştır.” Anne cevaplıyor, “İnşallah evladım”.
Saatler ilerledikçe yakınlarından haber alamayanların kaygıları artıyor. Genç bir kadın, “Baba, babam” diye feryat ediyor. Etrafında ağlayan birkaç genç kadın daha var. “Baba” diye ağlayan kadın fenalaşıyor, gruptan biri “Doktor” diye bağırıyor. Arkasındaki yaşlı kadın teskin etmeye çalışıyor, “Bırakın ağlasın” diyor yüzüne su serpen, başını kolonyayla ovan beraberindekilere, “Ağla yavrum ağla, açılırsın”.
Telefonlar durmadan çalışıyor. Diyaloglar birkaç kelime eksik ya da fazlasıyla hep aynı: “Yok, hala haber yok.” Aileler, akrabalar, yakınlar, arkadaşlar seferber olmuş durumda, hastane hastane dolaşıp haber alamadığı, ulaşamadığı kişileri bulmaya çalışıyor. Orta yaşlı bir kadın, acil servisin ambulans girişi önünde toplananları uzaklaştırmaya çalışan polislere çaresizce sitem ediyor: “Nereye gideyim, bütün hastaneleri dolaştım. Buradadır dediler, geldim. Şimdi de, gidin diyorsunuz.”
Bir hastane çalışanının etrafını sarmış 8-10 kişilik bir grup, adeta sorguya çekiyor. Biri, isimle sorduğu yakını hakkında bilgi alamayınca, tipini, şeklini tarif etmeye çalışıyor. Uzunca boylu bir genç adam, cep telefonundan aradığı yakının fotoğrafını gösteriyor. Hastane çalışanı bir yandan tek tek soruları cevaplama, diğer yandan grubun ortasından çıkma çabası içinde.
Bir başka genç adam, sessizce ağlayan genç bir kadının elini tutarken, yanlarına gelen gazeteciye sitem ediyor: “Hiçbir bilgi vermiyorlar.”
Saldırıyı takip eden ilk saatlerde, hastanenin bahçesindeki küçük bir sehpanın etrafında onlarca kişi vardı. Ulaşamadıkları yakınlarının isimlerini yazdırıyor, kendi telefon numaralarını bırakıyorlardı. Burası, “Kriz masası”ymış. Sehpanın ardındaki birkaç görevli, bilgi alındığında kendilerinin haberdar edileceğini söylüyordu isim ve telefon yazdıranlara. Sehpa hala orada, ama etrafında kimse yok artık. Bilgi de yok.
Az ileride elleriyle yüzünü kapamış bir adam yere oturmuş ağlıyor, yanında onu teskin etmeye çalışan birkaç kişi var. Onlar da ağlıyor. İki kişi, kollarına girdikleri 70’lerinde bir adamı hastane bahçesinden çıkarıyor. Adam ağlıyor. Bahçenin çıkışında orta yaşlı bir başka adam, dizlerinin üzerine çökmüş, bir yandan telefonda konuşuyor, bir yandan ağlıyor. Yanında kimse yok.
46 yaşındaki ev kadını Naciye hanım, havalimanındaki saldırının tanıklarından. Düsseldorf’tan gelen annelerini karşılamak için ailecek oradalarmış. Kendileri içeri giriyor, yeğenleri dışarıda, arabanın yanında kalıyor. O sırada ilk patlama meydana geliyor, hemen ardından ikincisi. “Bir baktım havada bir kol, bir de bacak” diyor.
O zamandan sonra yeğenlerinden üç yazılı telefon mesajı geliyor. İlk ikisi, aynı kelime, “Geliyorum.” Üçüncüsü, “Sonra gelsem olur mu?”
“Bağcılar, Bahçelievler ve Ataköy’deki bütün hastaneleri dolaştık, oralarda yok, olmadığını söylediler” diyor Naciye hanım. “Ama” diye ekliyor, “burada olup olmadığını söyleyen yok, hiçbir bilgi yok.”
Resmi her açıklamada, ölü ve yaralı sayısı artıyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ilk açıklamasında 10 ölü, 20 yaralı olduğunu söylüyor. İstanbul Valisi Vasip Şahin, 28 kişinin öldüğünü, 60’a yakın yaralı olduğunu açıklıyor. Daha sonra Bozdağ, 31 kişinin öldüğünü, 147 kişinin yaralandığını bildiriyor. Son olarak Başbakan Yıldırım, 3 saldırgan hariç, 36 kişinin öldüğünü duyuruyor.
Adli Tıp’taki 27 ölünün kimliklerinin belirlendiği gelen haberler arasında. Sağlık Bakanlığı, yaralıların isimleri ve hangi hastanelerde olduğu bilgilerine “Alo 184” hattından ulaşılabileceğini bildiriyor.
©Deutsche Welle Türkçe
Kürşat Akyol / İstanbul