Cumhuriyet kurulalı 99 yıl olmuş, 100. yıla bir kala, ideallerin çok gerisindeyiz. Yüz yıl az buz zaman değil. Bu yüz yıl içinde, hak, hukuk, sosyal adalet, demokrasi yolunda mücadele eden, hapse giren ya da can veren o kadar çok insan oldu ki… Bazıları var, baskılara ve işkencelere rağmen bu yoldan vazgeçmedi. Bazıları sürgünde buldular kendilerini. 1980'de ya da öncesinde siyasi nedenlerle yurtdışına çıkıp sonra dönenler vardı. Onlardan bazıları da hayal ettikleri, zamanında uğruna mücadele ettikleri memleket hayalinin gerçekleştiğini göremeden gittiler.
Bazıları son nefeslerine kadar mücadele verdiler. Aklıma ilk gelen Vedat Türkali elbette… 13 Mayıs 1919’da, "Mustafa Kemal Samsun’a ayak bastı" şeklinde tarih kitaplarına geçen o günden tam 6 gün önce Samsun'da doğdu ve 2016’da 97 yaşında öldü. Neredeyse 100 yıl! Hayatının son 10 yılını da Türkiye'de kalıcı bir barış sağlanması için çabalayarak geçirdi. Benim NTV'de yaptığım sondan bir önceki programda konuğum olmuş, derdini anlatmak için çırpınmıştı. O sıralarda İmralı’da devam eden görüşme trafiğine değinmiş, "Bu bir fırsattır" demişti. Erdoğan’a, (mealen) devletin Kürt meselesine dair politikasını, şiddetin fasit dairesinden çıkarma sorumluluğunu hatırlatmıştı. Sonra o süreçte çözümün kıyısına kadar gelindi, ama meşhur Dolmabahçe mutabakatının üzerinden bir ay geçmeden, Erdoğan süreci sonlandıran o ilk adımı attı, "Dolmabahçe toplantısını doğru bulmuyorum" dedi.
Çözüm olmayınca, ne oldu? Uluslararası Kriz Grubu’nun topladığı verilere göre, 20 Temmuz 2015 ile 20 Eylül 2022 arasında PKK ile çatışmalar kapsamında toplam 6 bin 264 kişi öldü. Bu kişilerin 609’u sivil, bin 385’i güvenlik gücü, 4 bin 44'ü PKK'li, 226'sıysa aidiyeti belli olmayanlardı. Çözümden geri adım atılmasaydı da, ısrarla üzerine gidilseydi, binlerce insan bugün hayatta olacaktı.
Geçtiğimiz günlerde gerillalara karşı kimyasal silah kullanıldığı iddiasını Medya Haber’de değerlendirdiği için tutuklanan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, hayatını insanların yaşam hakkını korumaya vakfetmiş bir hekim. Bu çabası, sadece Hipokrat yemininin, yani mesleğinin gereği değil. Şebnem Korur Fincancı, memleketin en saygın adli tıp uzmanlarından biri olmanın ötesinde, bir hak savunucusu. İşkencenin belgelenmesi ve önlenmesi, işkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyonu için Türkiye İnsan Hakları Vakfı THİV’i kuranlar arasında yer aldı ve uzun süre başkanlığını yaptı. Şebnem Hoca, bu görevini, Türk Tabipleri Birliği TTB’nin Merkez Konsey Başkanlığı görevini sürdürmek için bırakmıştı.
Şebnem Korur Fincancı bu sorumlulukları gereği, çatışma ya da saldırı ortamlarında denetimler yaptı. Üstü örtülmek istenen yaşam hakkı ihlallerini belgeledi. Cizre’deki hendek operasyonlarının ardından yanıcı maddelerle kavrulan bodrumlara girebilmiş, Cizre’de "Türkiye'nin tarihinde hiç olmadığı gibi bir suça tanık olunduğunu" söylemişti. Korur Fincancı, kapatılan Özgür Gündem gazetesinin Nöbetçi Yayın Müdürlüğü dayanışmasına katıldığı için de 20 Haziran 2016'da hapse atılmış, günler sonra serbest bırakılmıştı. Şimdi de, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta PKK'lilere karşı kimyasal silah kullandığı iddiasıyla ilgili görüntüleri yorumlarken, "Bağımsız komisyonların bölgeye girmesine ve inceleme yapmasına izin verilmelidir" dedi ve tutuklandı. Bu süreçte Erdoğan’ın, "Türk Tabipleri Birliği Başkanı ile ilgili yargı harekete geçmiştir. Hem bu kişiyle, hem bu kurumla ilgili adımlar atılacak… Böyle bir şahsın adı Türk'le başlayan kurumun başında olmasını milletimizin tüm fertlerini rahatsız ettiğine inanıyorum" sözleri, yürütmenin yargıya müdahalesi olarak arşivde yerini aldı. Bahçeli de işi Şebnem Korur Fincancı’nın vatandaşlıktan çıkarılmasına kadar vardırdı. İktidar medyasının önlerine koyulan her bir eşyaya suç unsuru muamelesi yapması da cabasıydı.
Şebnem Korur Fincancı ile birlikte, hükümetin uzun süredir diş bilediği TTB de hedefe oturtuldu. TTB’nin web sayfasında yer alan tanımı şu: "Türk Tabipleri Birliği (TTB) Türkiye'deki hekimlerin örgütlü sesidir. Anayasal güvence altında, 6023 sayılı yasa ile kurulmuş kamu kurumu niteliğinde ve ülkedeki hekimlerin yüzde 88'inin (yaklaşık 100 bin kişinin) üye olduğu bu örgütün ana gelir kaynağı üye aidatları olup hükümetten hiçbir yardım almaz." Bu tanımdan anlayacağınız üzere, TTB biat eden bir kuruluş olmadı. Bu yüzden iktidar şimdi onu da biat ettirmek istiyor. Korur Fincancı başkanlıktan alınırsa, o zaman TTB’ye de kayyum atanması söz konusu. Erdoğan’ın "Bakanlarımıza, Tabipler Birliği başta olmak üzere meslek örgütlerinde yeni yapıya geçilmesine yönelik mevzuat çalışmalarının hızlandırılması talimatı verdik" sözleri, bundan sonrasına ilişkin yeterli fikir veriyor. Sivil toplumu da ele geçirmeye yönelik bir yasanın eli kulağında.
Cumhurbaşkanı, "Türkiye Yüzyılı" vizyonunu açıklarken, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı hapiste ilk gününü geride bırakmıştı. Erdoğan, "Türkiye Yüzyılı" adı altında içini boşalttığı "demokrasi, barış, özgürlükler ve adalet" gibi kavramları kullanadursun, ilk yüzyıl, üstün çabaları sayesinde son derece anti-demokratik şekilde bitiyor. Çözüm yerine, çatışma ortamından nemalanan siyaset sürdükçe de, halimiz daha beter olacak.