Türkiye’de hukuk herkese farklı mı uygulanıyor?
22 Ocak 2021Türkiye’de 2013’te başlayan çözüm süreci görüşmeleri, AKP'li yetkililerin de katıldığı Demokratik Toplum Kongresi faaliyetleri ve o dönemki sosyal medya paylaşımları, son zamanlarda sıkça yargılama konusu yapılıyor. O dönem suç olarak görülmeyen bir çok faaliyet bugün Ağır Ceza Mahkemeleri’nde yargılanmaya başlandı. Hukukçular ise yargının salt bir kesime yöneldiği görüşünde, zira ne çözüm süreci ne de DTK faaliyetlerine katılan iktidara yakın isimler hakkında bugüne kadar bir soruşturma açılmış değil. Yargının bu tutumu, "hukuk kişiye veya aidiyet hissettiği kesime göre mi işletiliyor?" tartışmalarını yeniden başlattı.
Demirtaş’a çözüm süreci görüşmeleri suçlaması
Buna en yakın örnek ise HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında hazırlanan Kobani olayları iddianamesi. İddianamede, Demirtaş'ın çözüm süreci döneminde hükümetin izni ve gözetimi altında yaptığı İmrali ve Kandil ziyaretleri de suç unsuru olarak yansıtıldı. Çözüm sürecinde Öcalan ve PKK arasındaki görüşmeleri sağlayan HDP'li heyetin tümü "terör" suçlaması ile yargılandı, bir kısmına ceza verildi. Savcılar, çözüm süreci sırasında yapılan faaliyetlerin çoğunu iddianamelerde HDP ve PKK arasında bir ilişki olduğu iddiasına kanıt olarak gösterdi.
Çözüm sürecinin kanunu kaldırıldı
Çözüm sürecinin sürdüğü 16 Temmuz 2014'te "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun" Resmi Gazete’de yayımlanarak, yürürlüğe girdi. Çözüm sürecine yasal dayanak getiren kanunun bir amacı da süreçte görev yapan kamu görevlileri ve sivillere bir nevi yargı zırhı sağlamaktı. Ancak 6551 sayılı bu kanun 2018 yılında çıkarılan bir Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle lağvedildi.
Peki, çözüm süreci sırasındaki faaliyetler neden bugün yargı konusu yapılıyor? Çözüm süreci sırasında kurulan Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan Anayasa Hukukçusu ve Deva Partisi kurucusu Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem’e göre, bunun iki amacı var. Birincisi, ileride olabileceği muhtemel bir çözüm sürecinin başlamasını engellemek, ikincisi ise toplumsal ve siyasal muhalefeti kendi içinde bütünleşik olmaktan çıkarmak, bölmek ve parçalamak. Erdem, Kürt siyasi hareketi mensupları veya yakın kişiler yargılanıp cezalandırılırken, süreçte yer alan iktidar üyeleri veya iktidara yakın kişilerin soruşturma ve yargıdan muaf tutulmasını ise "çifte standart" olarak değerlendiriyor. Erdem’e göre, bu durum, insan hakları ve hukuk devleti ilkesi açısından asla kabul edilemez bir tutum.
AKP'liler DTK soruşturmalarından da muaf
Demokratik Toplum Kongresi faaliyetlerine katılmak ve çözüm süreci sırasında yapılan sosyal medya paylaşımları da yeni dönemin "terör" üst başlıklı yargı konularından. Birçok gazeteci, siyasetçi, STK temsilcisi bu suçlardan yargılanırken, aynı fiileri gerçekleştiren iktidar partisi üyelerine veya iktidara yakın gazeteci ve yazarlara ise hiçbir dava açılmadı. Buna en yakın örnek ise Diyarbakır Barosu eski Başkanı Mehmet Emin Aktar. Aktar'a, AKP'li Galip Ensarioglu ve Yasin Aktay'ın da yer aldığı DTK toplantılarına katıldığı için geçen hafta 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
DTK’nın anayasa çalışmaları için TBMM’ye bile davet edildiğini söyleyen Aktar’a göre, olağan bir dönemde yapılanlar, bugün yasadışı ilan ediliyor. DTK’nın 2020 yılının haziran ayına kadar faaliyetlerini sürdüren bir kurum olduğunu ifade eden Aktar, yargının bugün iktidarın ihtiyaç duyduğu şeyi yaptığı görüşünü savunuyor. Bir dönemi yok sayan yargının o dönemde yer almış bütün aktörleri bir biçimde cezalandırdığına dikkat çeken Aktar, bütün çözüm süreçlerinde yer almış kişilerin cezalandırıldığını söylüyor.
Bu dönemde yapılanlara itiraz eden herkesin cezayla tehdit edildiğini savunan Aktar’a göre, değişecek olan bu fiili durum bir çok kişi mağdur edecek. Bu süreçten toplumun da hukuğun da zarar göreceğini belirten Aktar, "Toplum baskılandığı için birbirinden uzaklaşacak, güvensiz hissedecek. En korkuncu toplumun kendini güvende hissetmemesi meselesi. Hepimiz açısından böyle bir korku yaratılıyor. Biz biribirimize korkuyu büyüterek her gün yeniden üretiyoruz. Demek ki totaliter bir rejimi sürdürmenin yolu toplumda korkuyu hâkim kılmaktan geçiyor."
"MİT eski Müsteşar Yardımcısı da DTK toplantısına katıldı"
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem de DTK soruşturmalarındaki çifte standarda dikkat çekiyor. Bazı Ak Parti yöneticileri, Ak Parti’ye yakın STK’lar ve eski bir MİT Müsteşar Yardımcısı’nın da DTK toplantılarına katıldığını söyleyen Erdem, o dönem bu toplantılara katılmanın suç teşkil etmediğini vurguluyor. DTK faaliyetlerinin suç sayılmasının Kürtleri kriminalize etmek amacıyla yapıldığını söyleyen Erdem’e göre, yaşananların birincil sorumlusunun yargı değil, iktidar.
"Yargının bağımsız olabilmesi ve tarafsız hareket edebilmesinin nesnel koşulları mevcut değil. İktidar partisi çok açık bir şekilde yargıyı yönetme ve manipüle etmeye çalışmaktadır. Yargının direnmesi hiç kuşkusuz ki doğru olan tavırdır. Ama yargıdan da kimsenin bir kahramanlık beklemesi doğru değildir. Kararı veren yargı olsa da sorumluluğu birinci derecede değildir. Özellikle siyasi davalarda, netameli konulara ilişkin davalarda yargının bağımsız ve tarafsız hareket edebilme kabiliyeti hemen hemen hiç yok gibidir. Bu nedenle asıl sorumluluğun siyasi iktidara ait olduğunu söylemek gerekir."
Demirtaş iddianamesi gelecekte Erdoğan’a uzanabilir mi?
Bölgede birçok örnek, hukukun kişilere veya kişilerin kendini konumlandırdıkları gruplara göre farklı kararlar verdiğine işaret ediyor. Hukukçular gidişattan oldukça tedirgin. Demirtaş’ın çözüm süreci ile ilgili faaliyetlerinin suç sayıldığını gündeme gündeme getiren avukatı Mahsuni Karaman ise çarpıcı bir konuya dikkat çekiyor. Karaman’a göre, Demirtaş hakkındaki iddianame referans alınarak gelecekte Cumhurbaşkanı Erdoğan da yargılanabilir.
Peki, bu mümkün mü? Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem’e göre mevcut durum iktidar açısından da bir tehdite işaret ediyor. Demirtaş’ın avukatının açıklamalarında doğruluk payı olduğunu savunan Erdem, "Bu sürecin bütün sorumluluğunu taşıyan en önemli isim Sayın Erdoğan’dır. Eğer o döneme ilişkin bu tür yargılamalar yapılırsa, ileride Erdoğan hakkında da bu tip yargılamaların yapılabileceği sonucunu doğurabilecektir. Aslında Demirtaş hakkında da Erdoğan hakkında da bu tür yargılamaların yapılması hukuken yanlıştır. Fakat rövanşist duygulara sahip bir iktidarın gelmesi halinde pekala bu da mümkün olabilir. O nedenle bu tür davaların açılması iktdarın kendi ayağına kurşun sıkması anlamına geliyor".
Felat Bozarslan
© Deutsche Welle Türkçe