ABD ile Çin'in Afrika savaşı
9 Ağustos 2012ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Afrika gezisine Senegal’in başkenti Dakar’dan başlamış ve daha gezinin başında sert mesajlar vermişti. Kıtada demokrasi ve insan haklarının gelişmesini desteklediklerini ifade eden Clinton, Afrika’nın tüm ortaklarının bu niyeti paylaşmadığını vurguladı. Taş, Çin'e atılmıştı. Dolayısıyla Pekin'den cevap gecikmedi. Çin resmi haber ajansı Şinhua üzerinden Çin ile Afrika’nın göz hizasında bir dostluk ilişkisiyle birbirine bağlı olduğu açıklandı. Clinton’ın ise taraflar arasına çomak sokmak istediği kaydedildi.
İlk bakışta farklar
Peki, iki ülkenin kara kıtaya yaklaşımları birbirinden ne kadar farklı? Barack Obama’nın Afrika stratejisine bakılacak olursa Afrika'da demokrasinin inşası, ekonomik işbirliğinden daha önemli bir yer tutuyor. Çin ise kıtadaki hükümetlerin yönetim tarzına ve insan haklarına büyük anlam yüklüyor gibi görünmüyor. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BRICS Devletleri, eski sömürgeci güçler gibi kalkınma yardımlarını siyasi koşullara bağlayan bir tarza sahip değil. Çin, kıta ülkelerinin iç siyasetine karışmazken Amerikan hükümeti son olarak Ruanda’ya yardımlarda kesintiye gitti. Gerekçe, Ruanda hükümetinin Kongo’nun doğusundaki isyancıları desteklemesiydi.
Etiyopya örneği
Ancak görünüşteki bu farklılığa Würzburg Üniversitesi Öğretim Üyesi Siyaset Bilimci Philipp Gieg itiraz ediyor. Gieg ABD'nin de hükümetlerin yönetim tarzını her zaman umursamadığını kaydederek Etiyopya örneğini veriyor. Bu ülkenin Ortadoğu ve Somali’deki terörizme karşı mücadelede ABD’nin stratejik bir ortağı olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Bu yüzden ABD Etiyopya’yı gerçekten ciddi bir biçimde eleştiremiyor ve bu yüzden yapmıyorlar da. Bu anlaşılmaz bir durum değil ama hal böyleyken Clinton’ın Amerikalıların demokrasi ve iyi yönetimden yana oldukları yönündeki açıklamalarını da başka şekilde okumak gerekir. Etiyopya’da durumun böyle olmadığı açık çünkü.”
Aralarındaki çelişkilere rağmen iki büyük gücü birleştiren bir nokta var. O da Afrika’nın büyüme potansiyelinin farkında olmaları ve bundan çıkar sağlamak istemeleri. Güney Afrika’daki Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nden (ISS) Jakkie Cilliers bu hususa şöyle dikkat çekiyor: “Afrika pazarında ABD ile Çin arasındaki rekabet büyüyor. Afrika artık bir Amerikan insaniyetinin konusu değil, tersine önemli bir küresel ticaret ortağı haline geldi.”
Kalkınma mı bağımlılık mı?
Avrupa Birliği tarafından Südwind Enstitüsü’ne yaptırılan bir araştırmaya göre Çin’in yaptığı kalkınma yardımlarının yüzde 46’sı Afrika’ya akıyor. Verilen kredilerin birçoğu somut projelerle bağlantılı. Örneğin bunlar arasında daha sonra Çin firmaları tarafından sürdürülecek altyapı projeleri var. Birçoğunda Afrika devletlerinin aldıkları kredileri hammadde olarak geri ödemesi öngörülüyor. Bunun yanı sıra Afrika ülkeleri ucuz Çin mallarının yerli mallarla rekabet edebildiği bir pazar olarak hizmet veriyor.
Siyaset bilimci Philipp Gieg şunları kaydediyor: “Ticaretteki bu eşitsizlik prensipte tam da eskiden sömürgelerle sömürgeci ülkeler arasında görülen klasik ticaretten farksız. Yani hammaddeler sömürgeci ülkeye akıyor ve burada işlenerek mamul ürün olarak o zamanki sömürgelere geri dönüyordu. Bu tabloyu sadece Çin ile Afrika arasındaki ticarette görmüyoruz. ABD ile Afrika veya Avrupa ile Afrika arasındaki ticaret de bunun tıpa tıp aynısıdır.”
Siyaset bilimci Gieg burada mahkûm edilmesi gereken tek ülkenin Çin olmadığını kaydediyor. Zira Südwind Enstitüsü'nün araştırmasına göre, BRICS ülkelerinin Afrika’ya yaptığı ticaret ve yatırımların küresel ekonomik krizin Afrika’daki sonuçlarını hafifletmek açısından olumlu sonuçlar doğurması mümkün. Kaldı ki söz konusu kriz bilindiği üzere Çin’de değil ABD’de başlamıştı.
© Deutsche Welle Türkçe
Philipp Sandner / Çeviri: Ercan Coşkun
Editör: Ahmet Günaltay