İdlib’de tehlikeli dönemeç
15 Şubat 2020Suriye'de Beşar Esad rejiminin, muhaliflerin son kalesi İdlib'i geri almak için büyük bir taarruz başlatması, Türkiye'nin ise rejimin hızlı ilerleyişinin önünü kesmek için askeri hamlelere girişmesi, taraflar arasında fiili çatışma sürecini başlatarak, konvansiyonel bir savaş tehlikesinin fitilini ateşledi.
Tırmanan gerilim, 3 ve 10 Şubat'ta Türk askerlerinin hedef olduğu iki ayrı saldırıda toplam 13 Türk askeri ve bir sivil personelin hayatını kaybetmesi ile doruğa ulaştı. Türkiye, "angajman kuralları ve meşru müdafaa hakkını" dayanarak göstererek saldırılara "misliyle mukabele edildiğini" duyurdu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Çarşamba günü Türkiye destekli Suriyeli muhaliflerin, Esad rejimini Türk askerlerinin bulunduğu gözlem noktalarının dışına çıkartmak için harekete geçtiğini açıkladı.
Şubat ayı sonuna kadar bölgeden çekilmesi için Esad rejimine ültimatom veren Erdoğan, rejim askerlerini bölgeden "kovalayacaklarını" söyledi. Erdoğan, Türk askerlerine olası bir saldırıya verilecek yanıtın, İdlib ile sınırlı kalmayacağını da "rejim güçlerini her yerde vururuz" sözleriyle aktardı. Türkiye İdlib'deki askeri varlığını güçlendiriyor. Türk basınında yer alan haberlere göre İdlib'deki gözlem noktalarına takviye komando, askeri personel, mühimmat ve askeri araç sevkiyatı arttı.
Savaş hazırlığı mı?
DW Türkçe'ye konuşan Heinrich Böll Vakfı Ortadoğu Bölümü Direktörü Bente Scheller, Türkiye'nin Rusya destekli Esad ile bir savaşa girmeyi göze alabileceğine ihtimal vermediğini söyledi. Scheller, "Esad rejimi tek başına güçlü değil. Ancak Rusya destekli bir Esad ordusu, Türkiye'nin meydan okuyamayacağı bir güç oluşturuyor. Ayrıca Türkiye Rusya ile karşı karşıya gelmek istemeyecektir" diye konuştu.
Esad'ın Suriye topraklarının büyük bir bölümünde kontrolü yeniden sağladığına, galibiyetini ilan etmek için de İdlib'e odaklandığına dikkat çeken Scheller, Rusya'nın bu hedefe tam destek verdiğini, Türkiye için manevra alanının daraldığını söyledi.
Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov'un Sputnik'e açıklamaları bu tutumu gözler önüne seriyor. "Artık kimse taarruza geçmiş olan Suriye ordusunu geri çeviremez" diyen Yerhov, "Sabır tükendi ve Suriye ordusu kendi topraklarının her bir karışını geri alma kararı aldı. Altını çizerek söylüyorum, kendi egemen topraklarını…" sözlerini kaydetti.
"An meselesi"
ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış Politika Araştırma Enstitüsü Ortadoğu Programı Direktörü Aaron Stein, rejimin Rusya destekli İdlib harekatını durdurmak için Türkiye'nin çabaladığını, ancak Esad'ın sınır bölgesinde kontrolü yeniden sağlamasının artık an meselesi olduğuna dikkat çekti. Stein, Ankara'nın Esad rejiminin geri aldığı topraklardan çekilmesini sağlama hedefinin gerçekçi olmadığını vurguladı.
En olası senaryo
Türkiye'nin son çare olarak muhalefetin taarruzuna destek vermeye yönelebileceğini ancak bunun da sonuç verme ihtimalinin zayıf olduğunu aktaran ABD'li uzman, DW Türkçe'ye şu değerlendirmede bulundu:
"En muhtemel senaryo, silahlı muhalefet ile Esad güçleri arasında çatışmalar yaşanırken, Türk silahlı güçlerinin M4, M5 kara yollarının iç kısmındaki bir 'ateşkes bölgesinde' mevzi alması. Bu Ankara'ya, bölgede kontrolü elinde bulundurma, aynı zamanda Rusya ile ilişkilerini yönetebilme imkanı sağlar. Bu ayrıca Türkiye'ye sınır bölgesine daha büyük bir göç akını olmasını frenleme fırsatını da yaratabilir. Ama bunlar kısa vadeli politikalar. Gerçek şu ki Esad sınır bölgesinde kontrolü yeniden ele almak istiyor, bunun gerçekleşmesi de zaten an meselesi."
Hukuki dayanağı ne olacak?
Peki Türkiye, Şubat ayı sonuna kadar geri çekilmediği takdirde Esad askerlerini güç kullanarak mı bölgeden çıkartacak? Suriye'deki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatlarını terörle mücadele hedefiyle gerekçelendiren Türkiye'nin İdlib için hukuki dayanağı var mı?
Bu soruları yanıtlayan Ortadoğu uzmanı Scheller, Türkiye'nin öne sürdüğü meşru müdafaa hakkına işaret ederek, "Kendini savunmak için bir başka ülke topraklarına girdiğinde, o ülkeden saldırıya hedef olunduğuna dair kayıtların olmaması, bunun hukuki dayanağı ile ilgili değerlendirme yapılmasını zorlaştırıyor" diye konuştu. Sınırdaş bir ülkeyle yaşanan sorunlara çözüm arayışında başvurulacak adresin uluslararası hukuk zemininde destek verebilecek olan Birleşmiş Milletler (BM) olduğuna dikkat çeken Alman uzman, "bunun yapıldığı söylenemez" dedi.
İnsani kriz endişesi
Türkiye İdlib'deki askeri varlığını, Astana ve Soçi mutabakatlarının sağladığı garantör ülke statüsüne dayandırıyor, çatışmaları önleme, hudut güvenliğini sağlama, göçü ve insanlık dramını engelleme hedeflerine vurgu yapıyor.
3 milyon 500 bini aşkın Suriyeli'ye ev sahipliği yapan Türkiye yaklaşık 4 milyon sivilin yaşadığı İdlib'den yeni bir göç dalgasının yol açacağı yükü tek başına kaldıramayacağını söylüyor. Ayrıca sivillerle birlikte El Kaide ve IŞİD bağlantılı militanlar ve hücrelerin de sınırdan Türkiye'ye geçme olasılığı, Ankara tarafından ülke güvenliğine yönelik tehdit olarak değerlendiriliyor.
Birleşmiş Milletler'in İdlib'deki nüfusun yüzde 99,9'unun sivil halk olduğu yönündeki tespitini hatırlatan Alman uzman Scheller ise özellikle Avrupa'nın bu konuda Türkiye'yi yalnız bırakmayarak sorumluluk üstlenmesi gerektiğine dikkat çekti. Scheller, "Türkiye sınırına kaçanlar bir tehdit değil aksine onlar tehdit altında… Onların İdlib'den çıkmalarına destek olmalı, güvende olmaları için Avrupa'ya da gelebilmelerini sağlayabilmeliyiz" dedi.
Suriye'deki radikallerin ve yabancı savaşçıların uzaydan gelmediğini söyleyen Scheller, "Cihatçılarla birlikte savaşmak üzere Suriye'ye gelenlerin çoğunluğuna Türkiye yardım ve yataklık etti. Suriye'ye cihatçıların geçişleri nasıl sağlandıysa sınıra geri geldiklerinde de Türkiye'nin bu sorunla başa çıkabileceği, soruna hâkim olduğu varsayımından yola çıkabiliriz" diye konuştu.
"Erdoğan geri adım atacak"
Bu arada Esad'ın Suriye iç savaşını kazandığı ve artık Türkiye'nin bunun sonuçlarıyla başa çıkmak zorunda olduğu yorumları güç kazanıyor. Erdoğan'ın son açıklamaları ise bunun Ankara tarafından kabul edilmeyeceğine, Esad rejiminin bir "tehdit" olarak algılandığına ve bir "beka" meselesi olarak değerlendirildiğine işaret ediyor.
Alman uzman Scheller'e göre Erdoğan bir noktada geri adam atarak, İdlib'de Astana ve Soçi mutabakatlarıyla öngörülenden daha küçük bir bölgeye razı olacak. "Çünkü Esad galibiyet ilanına gölge düşerecek bir tampon bölge istemiyor. Esad İdlib'i geri istiyor ama İdlib halkını istemiyor" diyen Scheller sözlerini şöyle tamamladı:
"Esad komşu ülkeler üzerinde baskı oluşturmayı seviyor. Askeri harekata devam ederek, daha çok insanın Türkiye sınırına kaçmasına yol açıyor. Bu yolla da Türkiye üzerindeki baskıyı artırıyor. Bir aşamada masaya oturup İdlib'de daha küçük bir bölge konusunda uzlaşacaklar. Ama bunun da ne kadar sürdürebilir olacağı da meçhul."
Değer Akal
© Deutsche Welle Türkçe